11 Temmuz 2014 Cuma

Biz 'Fahri' Arjantinliler



Ah benim güzel aklım; şu haftalardır ilk kez serin(!) geçen yaz akşamında, balkona oturup dizüstü bilgisayarımı açmış ve sineklerle delicesine mücadele ederken, futbol yazmak dışında başka bir şey yaptırmaz mısın sen bana?

Dünya Kupası aklımı başımdan aldı benim! Sanırım hayatım boyunca bir başka şeye bu denli heyecan duyamayacağım. Tanıyanlar bilir, bizim lig henüz Nisan'da ipleri çekip Fenerbahçe'nin şampiyonluğuyla sona erince, Haziran'da başlayacak 2014 Dünya Kupasına gün saymaya başladım ben.
Sonra turnuva başladı, ilk bir iki maç harika... Lakin sonra ne olduysa, bir kopukluk yaşadım. Maçlar tat vermiyor, sürpriz takımlar heyecanlandırmıyor, yahu zaten İspanya elenmiş daha ikinci maçtan, e Brezilya desen turnuva açılışını kendi kalesine gol atarak yapmış, Ömer Üründül gitmiş beterin beteri var Ceyhun Eriş gelmiş, daha ne olsun...
Neyse çok bir şey kaybetmeden toparladım yine ben kendimi. Bu kez bir bıkkınlık, bir bıkkınlık ki bende sormayın gitsin! Meğer ne denli sıkılmışım birlik içindeki Avrupa futbolunun pas trafiğinden. Eh doğru doğruya, İstanbul ile yarışır hale geldiler neredeyse...
Oysa zalım futbol çocukları, Avrupa'nın aksine bireyselliğin desteklediği beraberlikle nasıl da götürüyorlardı işi...
Sonuçta olan oldu, yılların intikamı sahada boy gösterecek bir final adı kondu: Arjantin-Almanya! Sevdim ben kendilerini, es geçmeyeyim bu kısmı. Turnuva içinde yer yer Almanya'yı desteklediğim de oldu tabii ama bundaki Mesut etkisi aya uçmaktaydı neredeyse. (Ay'a nasıl uçulur?) Ama zamanın ötesinden beri içimde kalan "abi şu Messi de bi DK görse, ne olurdu!" cümlesiyle 2014 Dünya Kupasına savaş açmış ve Arjantin'in kupayı alacağına inanmıştım.

Sanırım futbolla ilgili şükrettiğim nadir şeylerden biri de, kısa futbolcu şortları zamanında henüz varlık halinde olmamam. Kendimi biliyorum, çok takılırdım ben bu konuya. Zaten şimdi bile durup durup takım formalarını kendine dert edinen biriyim, o dönemde olsa, sevdiğim futbolcuyu sahada 'don' ile görüp kıskançlıktan ölürdüm herhalde.
(E ne yapalım beyler, kadınlar futbol sevince böyle oluyor.)

Yahu ben bu konuya nereden geldim yine...

Oradan oraya koştur koştur gidiyorum ama söyleyecek çok şeyim var. Birçoğunu final sonrasına saklıyorum, neticede ben ne kadar inansam da, temkinli olmakta fayda var. Sonra üstüme yürüyüp dalgalar geçmenizi kabullenemem. Hassasım ben.

Şurada kalmış finale bir gün kadar bir şey... 

Maradona futbolun Tanrısı iken onu izleme fırsatı bulamadım ben, çünkü henüz doğmamıştım. Ama Messi'yi izledim. Ve Messi'ye, futboluna, hayatına, mücadelesine hayran kaldım. Öylesine çok seviyorum ki futbolu, yaşıtlarım ya da hemcinslerim oturup 'pembe dizi' ya da makyaj videosu izlerken, ben Maradona'nın maçlarını izlemeyi seçtim. Pele'ye bir adım uzak duruşum ondan belki de. Kötü bir hayatı vardı  Maradona'nın, ona karşılık harika bir futbolu. Messi tüm bu özellikleriyle, ondan bir iki tişört üstün. (Bu sıcakta gömlek diyeceğimi düşünmediniz herhalde?) Ama yine de, genç yaşında almış olduğu her sembolik ödüle rağmen bu kupayı alamadığı sürece, bir Maradona olamayacak...

Final öncesi, biz fahri Arjantinliler adına geçmişe son bir cümleyle değiniyor ve yarından da aynısını umarak bu içeriği net olmayan yazımı sonlandırıyorum.

"Yıl 1986,  gün 29 Haziran... Almanya-Arjantin maçı, skor bilmem kaç; dakika ise sonlara adım atmış. Alman spiker avaz avaz bağırıyor: "Toni, halt den Ball!" (Toni, tut o topu). Lakin nafile. Arjantin, anasının ak sütü gibi helal bir Dünya Kupasına kavuşuyor."

Dipnot: Beyler müjde! Final maçında Ömer Üründül olmayacakmış. Hadi yine iyiyiz! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...