27 Mart 2012 Salı

Yine Omuz Omuza



Bir başkadır derbi sabahlarına uyanmak. Şehrin bambaşka bir yanını daha tanıyıp, bambaşka havasını solumak ve sarıyla laciverde yeniden âşık olmak gibidir.

05.25
Sabaha karşı, bir rüyadan uyanıyorum; Aykut’un attığı gollere çığlık çığlığa sevinirken, aniden uyanıyorum hem de. Beni uyandıran neydi? Düşünmüyorum bile. Giyiyorum Çubuklu formamı üzerime, kapıyı ardına dek açıp gidiyorum. Fenerbahçe’me, Fenerbahçeliliğin asla ölmeyeceği Kadıköy’e gidiyorum.

14.00
Boğa’nın çevresine toplanmış binlerce Fenerbahçeli var. Havada derbi, havada bahar, kalplerde heyecan… Boynumdaki sarı lacivert atkıya sarılıyorum sıkıca, tüm gücümü ondan alıyorum adeta. Boğa’dan stada giden yolu, bana göre asırlar süren bir vakit yürüyorum. İçimden galibiyet duaları ediyorum, aklımı kalbime taşıyor: “Kadıköy’den çıkış yok” diyorum. Kadıköy’den çıkış olmuyor yine.

19.07
Adım adım stada giriş yapıyoruz. Elimde Fenerium Alt biletim var, yanımdaki babama bakıyorum. O benden daha çok inanıyor yine.
Maça ilk kez annemin kucağında gelmişim. Onu değil ama ilk derbi maçımı iyi hatırlıyorum. Stada girdiğimizde babam beni kucağına alıp, parmağıyla uzak bir yeri gösteriyor. Aziz Yıldırım duruyor parmağının gösterdiği yerde. Kulağıma yaklaşıp, “Aziz Baba” diyor. O günden sonra da, benim bir diğer yarım da o oluyor işte, Aziz Baba diyorum. Dakikalar sonra gol oluyor, annem ağlıyor.

20.00
Kanınızın içinize aktığı oldu mu hiç? Avuçlarınızdan başlayıp evvela, damarlarınızdan geri aktığı… Hücrelerinizde dolaşıp gözlerinizden yaş, kalplerinizden inanç ve dudaklarınızdan tezahürat olarak çıktığı ya da…
Sahi, kanınızın son damlasını Saracoğlu’nda bırakmak istediğiniz oldu mu hiç? Benim oldu. Hem de her defasında. Stada adım attığım her maç, sanki ilk kez giriyormuşçasına heyecanlanmam bundandır. Bir daha asla çıkmak istemeyişim sonra. Burada, kutsal topraklarda, dilimde Fenerbahçeliliğime şükürlerle ömrümü geçirmek istediğim.
Fenerbahçe’me geldim yine. Ellerimde çiçeklerin olduğu yok elbet. Bayraklar var ama dört bir yanımda, omuz omuza dakikalarca mücadele verdiğimiz, sevdamızın bir olduğu Fenerbahçe âşıkları var…

20.10
Derbinin onuncu dakikasında gol oluyor. Babam parmağıyla uzakları gösteriyor yine. Aziz Başkan’ın dev posterine bakıyoruz gol sevincini yaşarken. “Büyük Başkan’ın eseri bunlar” diyor babam; bense içimden varlığına şükürler ediyorum.
Fenerium Alt B bloktan, on altıncı dakikada gelen Alex’in golünü görüyorum. Golü görüyorum da, sesim yetmiyor artık bağırmaya. Gözyaşlarım tezahüratlarımla buluşuyor. İçimden taşan anılarım oluyor, hiç durmadan dualar ediyorum…

22.05
Goller atıp, goller kaçıran Galatasaray’dan sonra içim sızlıyor bir vakit. Bir şekilde olmuyor, galibiyet getirmiyor bu maç.
Ağır adımlarla gidiyorum Kadıköy’den. Babam kolumdan tutup durduruyor, dön ve bir kez ardına bak diyor. Arkama bakıyorum. Nasıl gelmiştik biz bu günlere? Hangi şampiyonlukları kutlayıp, alın terimizle hangi kupaları kaldırmıştık?
Biliyorum işte, benim Fenerbahçe’m her şeyden ve herkesten büyük!

00.44
Sonradan fark ediyorum en büyük galibiyetin omuz omuza yıllar tüketmek ve bu yüce birliği Kocaman sevdayla harmanlayıp, Aziz Fenerbahçe’nin bir parçası olmak olduğunu…

02.52
Bir rüyadan uyanır gibiyim yine. Dilimde aynı şeyler. “Şampiyonun dostu olmaz” diyorum ve biliyorum, bizim bizden başka dostumuz yok Fenerbahçe’m. Olması da gerekli değil zaten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...