22 Temmuz 2011 Cuma

Seninle Ölmeyi Seçtik Fenerbahçe!




3 Temmuz Pazar gününe dehşet verici bir başlangıçtan bugüne kadar hep aynı şeyi söyleyip durduk. Canı hiç olmadığı kadar çok yanan Fenerbahçe taraftarı, belki de hak etmediği şeyleri yaşayan Fenerbahçe kulüp ve camiası, sevenleri, sevmeyenleriyle öyle ya da böyle “şike soruşturması” başlığı altında ve kimsenin tahmin edemeyeceği ince detaylar eşliğinde uzunca bir dönem geçirdik. Buraya kadar Fenerbahçeli taraftarın tepkisi vardı bir şekilde. Uzun ve inişli çıkışlı bir yola girmiştik Türk futbolu olarak da, bu yola adım atarken canı yanan taraftarın Kadıköy’deki ilk buluşmada vereceği tepkiyi hesaba katmamıştı kimse…

Dün akşam, normal şartlarda sıradan bir hazırlık maçı olarak nitelendirilebilecek o maç, taraftarın isyanı, günlerdir içinde tuttuğu acısının haykırışı, nefesini nefesi yaptığı can takımıyla kucaklaşması oldu… Bu atmosferi içimde yaşayabilmek, tüm bu çirkinliklerden sonra Kadıköy’e ilk kez gelecek takımıma destek olabilmek ve bugüne dek akıttığım gözyaşlarına yanımda benimle aynı duyguları taşıyan on binlerce taraftarla eşlik edebilmek için maça gittim. İçimdeki acı katlandı, nefesler sahaya dar geldi…

Şimdi en başa dönelim.

Futbolcuların taraftarla kucaklaşması o kadar keyifliydi ki. Stada girdiğinden beri hiç susmayan taraftardan tutun da, alkış ve kucaklaşmayla taraftara destek olan futbolcuya kadar her şey harikaydı. En başından beri garip bir sempatiyle birlikte, nefreti içimde barındırdığım Guiza’nın yaptığı hareket ise görülmeye değerdi. Meğer bu adam sahiden canmış. Derler ya hani, kişi zor zamanda kendini belli eder diye. İşte dün akşam Guiza’nın tribüne atlayıp taraftarlara sarılıp gözyaşı dökmesi de, tam olarak bu söze denk geliyor.

Tüm yaşanan bu olayların getirisi olarak büyük bir moralsizlik eşliğinde maça başlayan Fenerbahçe, beklemediğim kadar iyiydi sahada. Futbolcular sahada, taraftar tribünde, hiç durmadı. Özellikle altını çizerek söylüyorum, Dia ve Stoch bu takımın bel kemiği olmaya aday. Ve hatta oldular bile diyebilirim. Caner’in oyunu ise hala düzelme göstermedi. Ama öyle ya da böyle, kenetlenmiş bir takım vardı sahada. İsabetli pasları, olmadık şutlar ve vuruşlar tamamlasa da genel olarak iyiydi. Tabii maçın altmışıncı dakikasına kadar…

O dakikadan sonra ne mi oldu? Bir taraftar nasıl ağlar, içi yanan insan hangi hallerde olur, bir haykırış ve isyan nasıl “ortaya” konulur onu gördük hepimiz… Bir takımın ve taraftarın, sonucu ve getirisi ne olursa olsun başkanına destek vermesi kadar doğal, içten ve güzel bir şey yoktur. İşin en kötü kısmı, kendine, duygularına ve haftalardır içinde yaşadığı en dolu hislere hâkim olamayan yüzlerce taraftarın sahayı doldurmasıydı.

Acısıyla tatlısıyla tam 104 yıldır varlığını sürdüren bir Fenerbahçe ve onu bugüne dek hiç yalnız bırakmamış taraftarı, dün akşam aynı hisler, aynı söz ve inançla oradaydılar. Artık bir şeylerin yoluna girmesini ve doğru ya da yanlış, kararların açıklanmasını istiyor herkes. Dün, on binlerce taraftar hep bir ağızdan söyledi bunu. Hepimiz istedik, aynı yüreklilikle söyledik.” Düşürün, biz sizin kirli ellerinize tutunmadan düştüğümüz yerden kalkmasını biliriz” dedik. Ve inanın bana, öyle de olur. Bu taraftar, ne olursa olsun takımını bırakmaz.

Biraz daha içlerini ısıtsın, korkularınızı tetiklesin “şike” operasyonu. Sonra vursun bu acının getirisi her birinizi. Sonları Fenerbahçe’ye bırakın, şimdi en başa dönelim: Ya böyle bir şey hiç olmadıysa?

Can hala yanıyor Fenerbahçe… Yaş gözde, söz dilde tükendi…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...