Bir gün süre ile ertelenen Cimbom-Juve maçından tanıdık olduğumuz bir hakem...
2014 Dünya Kupasının bu maçına kadar en çok golü atan Hollanda ve tek bir golle, kalesinde en az gol gören takım Meksika...
Hollanda milli takım formasıyla 100. maçına çıkan futbolcular kervanında 7. sıraya oturan Kuyt ve sarılı kırmızılı ekibin Sneijder'i...
Ve sahanın ortasında bir balon!
Tüm bunları sıraladığımda, gayet keyifli ve ilgili çekici bir maç olacağı hissini uyandırıyor insanda. Bu hissin tamamıyla yanıldığını söyleyemem tabii. Ama olağanüstü bir maç da değildi. Tabiri caiz ise (değilse de kusura bakmasın canım artık!) hakemin şaşkınlığından, ilk yarısı 0-0 eşitlikle biten bir tur maçıydı bu. Maçın henüz ilk anlarında verilmeyen Meksika penaltısına karşılık, maçın son dakikalarında, görülmesi zor ama mutlak olan ve tabii yine verilmeyen bir Hollanda penaltısı vardı.
İşte ben bunları anlamıyorum arkadaşlar. Sen ki, dünyanın saydığı, önemsediği hakemlerdensin. Ama öyle çekingen, endişeli kararlar veriyorsun ki, Türkiyeli insanın aklına haliyle bin bir çeşit şey geliyor... Sanırım hakemin maç boyunca zerre tereddüt göstermeden verdiği tek karar, su molasıydı!
Bir de şu sahanın üstünde tın tın gezinen kamera yok mu... Var tabii olmasına da, onun bu 19 maçlarındaki sahaya düşen gölgesi gözlerimi mahvediyor yahu! Ya ben çok müsaitim dikkat dağılmasına ya da sizleri de benim kadar etkiliyor bu kamera gölgesi. (Umarım tek değilimdir bu konuda.)
Bu maça dair bendeki gariplik, Kuyt ve Sneijder hatırına Hollanda destekçisi olarak maça başlayıp, "saldır Meksika oleeey!" diyecek kıvama gelerek maçı sonlandırmamdı sanırım.
Bunun etkilerinden biri, ikinci yarının başında Dos Santos'tan gelen harika gol hiç şüphesiz ki. Bir diğer etki ise en kuvvetli olan, vücudunun her yeriyle kurtarış yapabilen, rahatlıktan çat çat sakız patlatan (hiç sevmesem bile sempatik geldi) kaleci Ochoa. Transfer listesinin zirvesinde mi olacak yoksa yıldızlaşması bununla mı sınırlı kalacak, göreceğiz bakalım. Tabii benim bu tezahürat eşliğim de, Meksika'nın tur atlamasına yetmedi ne yazık ki...
Tek başına tur mücadelesi veren Robben'i görünce, diğer Hollandalılar gözüme pek bir "rahat" görünmeye başladılar. Ki bu rahatlıkları, skora da, Dünya Kupası kariyerlerine de epey bir yansıyacaktı ki, Sneijder 88'de klasikleşen o harika vuruşunu yaparak beraberlik golünü attı.
Tüm bunların dışında, kamera tribünlere döndüğünde içim cıvıl cıvıl oldu doğrusu. Vallahi herkes Dünya Kupası coşkusunu alabildiğine yaşıyor, biz de işte televizyon, twitter falan...
Sonuç ne oldu diye soracak olursanız, son dakikalarda gelen penaltı ile 1998'in intikamını Meksika'dan alan Hollanda, Robben'in liderliğinde çeyrek finale yükseldi. Meksika'ya üzüldüm doğrusu ama en çok da yüzüyle kurtarış yapabilen kaleci Ochoa'nın çaresiz kalışı üzdü beni.
Dipnot: Çok rica edeceğim Ömer Üründül hocam(!) bir daha santrafor demeseniz olur mu ki acaba? Çünkü siz ona "santrifor" diyorsunuz ve ben ölüp ölüp diriliyorum dile her getirdiğinizde! Acıyın kulaklarımıza lütfen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder