Açık itirafımdır buradan herkese, şikeyi ben yaptım.
2010-11 sezonunun ilk yarısında ve her maçta, an be an çöküşü yaşadım. İçim acıdı, içimi yine Fener acıttı. Sonra vakit geldi ikinci yarıya ve her şey, adım adım renk değiştirmeye başladı.
Sebebi bendim bu değişimin, şikeyi ben yapmıştım.
Gaziantep maçıydı.
Muazzam bir oyun golle sonuçlanmadığında ne olur bilirsiniz. İnanamazsınız gol olmadığına, lanet edersiniz belki de şanssızlığınıza. Ama beklenen gol gelmez olur.
Şampiyonluğa giden son maçlar tehlikelidir. Antep maçında, o tehlikeyi tribünde yaşadım ben.
Dakika doksandı, uzatma yeni verilmişti. Migros Üst’ten Stoch takıldı gözüme. Bana göre asırlar süren bir vakit Stoch’a baktım. “Yaparsın be oğlum” dedim. Yapamadı. Sonra dayanamadım, şike yaptım. Farkında olmadan ağlıyordum. Gözlerimi kapattım, “Geleceğimi al ama bu maçı bize ver” dedim. Bir dakika geçti ya da geçmedi; tamı tamına 90+4’te Andre haykırdı. Goldü. Yanımda kim olduğunu hatırlamıyorum. Ağlayıp bağırıyordum sadece. Bir de sarılıyordum adını bile bilmediğim, sevdamızın bir olduğu tribün kardeşlerime.
Sonra vakit geldi Bucaspor maçına. Maç öncesi takımdan bir arkadaşımla konuştum. “Buca kolaydır, alır gelirsiniz” dedim; çok güvendim en başından.
Bu kez her zamanki deplasman geleneğimden vazgeçip dışarıda izledim maçı. Goller oldu ilk yarı, ardı arkası kesilmeden geldi. Bucaspor atıyor, Bucaspor alıyordu. Avuçlarım acıyordu, biraz daha zorlasam kanayacaktı belki de.
Durup düşünecek vakit yoktu. Devre arasında oturduğum mekândan kalkıp eve gittim. Karar vermiştim işte, şike yapacaktım yine. Eve girdiğimde dakika altmıştı, babam inancını kaybetmemişti. Oturdum yine camın yanına, bu kez avuçlarımı değil, atkımı sıkıyordum. Tüm gücümle… Biliyordum işte alacaktık maçı. Ben bunları düşünürken gol olmuştu. Bir tane daha ardından. Yetmiyordu ama.
Ya yeterince bağırmıyordum ya da bağırmaktan artık sesim çıkmıyordu. Biraz nefes almamı söylüyordu babam, o inanıyordu, alacaktık bu maçı. Sahi, nefes nasıl alınıyordu? Ellerimin titremesine sebep olan gol Guiza’dan geldi. Bambaşka bir şikeyle daha, maçın alınmasını sağlamıştım. Uyuyamıyordum heyecandan, ellerim titriyordu hala; avuçlarım yanıyordu. Ne vakit sonra fark ettim, yeniden nefes alabiliyordum.
Öyle zor anlarda, öyle güzel kurtarışlar yapmıştım ki. Evet, artık emindim. Şampiyonluğu ben kazandırmıştım.
Tribünden sahaya ulaşan sesimle, akıttığım gözyaşlarımla, ettiğim dualarla, pankart hazırlamak için uykusuz geçirdiğim gecelerimle, maç dönüşü geçirdiğim hastalıklarla, hiç durmadan sayıkladığım ismi ve daha nicesiyle, şampiyonluk için en büyük şikeyi ben tribünde, ben evde, ben Fenerium’da, ben deplasmanda, ben Samandıra’da yaptım.
Şimdi bırakın Aziz başkanı bir kenara, gerçeğin farkına varın.
Asıl şikeyi 30 milyon taraftar, omuz omuza biz yaptık!