Bazen söylenmeyenler, söylenenlerden daha gerçektir.
Daha katı, kesin ve yeri geldiğinde daha acıdır.
Sessizlik, sesi ikiye böldüğünden beri bu böyle.
Sesini kısmaya, susturmaya çalışılan her şey aslında daha çok yayılıyor.
“Cebren ve hile ile” diyor mesela satırda. Sen onu okuyamıyorsun, türlü sebeplerden dolayı.
Ama biliyorsun. Hile yapanı, haini biliyorsun.
İnsan, sessiz kalmaya zorlandığında daha da hırçınlaşıyor aslında.
Bir çeşit patlama noktası oluyor.
Ancak gerçek anlamda dibe vurduğunda patlama gerçekleşiyor.
Böylece çıkıyor hainler ortaya.
Bundan bilmem kaç sene önce, adı geçen kulüp başkanlar görevlerini bıraksaydı, belki çoğu şey farklı olurdu.
Mesela ben bir Fenerbahçe taraftarı olarak, Daum ile ikinci bir hayal kırıklığı yaşamazdım.
Böylesine çok özlemezdim Zico’yu.
Tarihler hafıza zorlamazdı çoğu zaman.
Son dakikalarda kaçan gollerim olurdu belki de, şampiyonluklarım değil.
Nefretle karşılayıp sevgiyle kucaklamazdım Aykut Kocaman’ı.
Ama an geliyor, “bunları yaşadığımız iyi oldu” diyorum.
Sadece ben mi, çoğumuz söylüyoruz bunu. İyi oldu çünkü kanayan yaralarımız çoğaldı. Yaralar çoğaldıkça, daha çok bağlandık birbirimize. Yaraya merhem olmayı öğrendik.
Böylece gelen her başarı, hepsinden daha kıymetli oldu.
Büyük acılardan ve büyük sınavlardan geçerek geldik bu günlere.
18. şampiyonluğa kadar, 18 bin kez acı çektik. Ağladık, karalandık, yorulduk, durulduk. Ama pes etmedik. Biz hep savaştık.
Şimdi vakit 14 Şubat’a geldi. Sevdiğimize bir kez daha sarılacağız. Bu kez hiç bırakmadan ve olduğumuzdan daha güçlü…
Üç kişinin bildiği sır değildir Başkanım. Canımızı acıtanın canını acıtma vakti sendedir.
Sessizliğin süresi doldu, konuşma vaktidir artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder