Bazı anlar vardır, tekrar tekrar yaşamak istersiniz. Hiç bitmesin,
sona ermesin, terk etmesin istersiniz. Ama bazı şeyler biter. Bitmelidir ya da
tam karşılığı budur aslında.
Dile kolay, onlarca maç yapıyorsunuz. Yenilgiler,
galibiyetler, beraberlikler. Tribünde yanan canlar, geçirilen krizler, akan
yaşlar; sahada sakatlanan futbolcular, kaçan goller, penaltılar, direğe çarpıp
kaleciye dönen toplar.
Caner Erkin ile başlayıp, Kuyt ile sona eren, uzun bir
rüyaydı bizim için UEFA.
Esasında, bir şeyleri göze alarak çıktık biz bu yola. UEFA’dan
bahsetmiyorum elbette. Lig şampiyonluğu, UEFA’da ya da CL’de yarışmak her sene
olabilecek şeyler. Benim bahsettiğim bu uzun ve asla bitmeyecek olan sevda
yolu.
Bazı sabahlara asla uyanmak istemezsiniz. Keşke dersiniz
mesela, keşke futbolu bu kadar çok sevmeseydim. Keşke o penaltı kaçmasaydı. Sow’un
kafası direğe takılmasaydı. Gökhan sakatlanmasaydı. Volkan sonra, Volkan keşke
biraz daha isteseydi dersiniz. Ama yine de kızamazsınız. Kime kızabiliriz ki?
Kendi adıma konuşayım, bu seneye dair tek isteğim UEFA
Kupası idi, olmadı. Üzüldüm mü? Ah hayır, üzülmek basit kalır. Tekrar aynı
şeyleri yaşamayalım dedik, bu sefer gülsün yüzümüz. 2006, 2008, 2010, 2011,
2012, 2013. Son dakikalar, son saniyeler. Bir sevdayı en güzel tanımlayan
şeylerdir sanırım.
Fenerbahçe’nin UEFA
macerasında belki eleştirilecek milyon tane şey vardır. Ben sadece içlerinden
bir tanesini alıyorum. Baroni değil de, Webo kullansaydı penaltıyı, şu an belki
çok başka şeyler yazıyor olabilirdim.
Hayatimin en güzel, bitmesini istemediğim tek rüyasıydı. Ama
artik bitti, uyandık. Her şeye rağmen, yaşattığın her şey için teşekkürler
Fenerbahçem…
Varsın bu sene Amsterdam sizin olsun. Bu sevda bizim
gönlümüzde baki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder