Şimdi hepinizin karşısına geçsem, o koskoca bir yıl nasıl
geçti diye sorsam. “Neden inandınız?” desem mesela, “neye güvendiniz” ya da
“nasıl dayandınız” da bir başka soru belki de. Bunların hepsinin mantıklı birer
cevabı var elbette. Ama o bir yılın
nasıl geçtiği sorusuna sanıyorum ki hiçbirimiz aynı cevabı vermeyiz. Siz belki
tek kelime ile ‘zor’ diyeceksiniz. Uzatmadan, geçen bir yılı tekrar hatırlamak
istemeden, kalbinizi daha çok yormadan belki de. Başka türlü cevaplar da
gelecek muhtemelen.
Sahi, o bir yıl
gerçekten de geçti mi? İçimizde 3 Temmuz Pazar sabahı yok mu hala?
Var elbette. Attığımız her adımda o sabah var. Atılan
gollerde, kazanılan voleybol kupasında, taraftar kartlarımızda, kaçırılan
şampiyonlukta, sayılmayan gollerde, gidemediğimiz maçlarda, kazandığımız
Türkiye kupasında, aldığımız yeni sezon kombinesinde, yepyeni futbolcularda,
şampiyonlar liginde… Her şeyde 3 Temmuz Pazar sabahının bir çeşidi var.
Kimisinde o sabahın hırsı, bazısında acının öfkeye dönüşmesi var.
Daha ne çok şey yaşadık biz bu bir yılda. Kim olduğumuzu,
niye savaştığımızı unuttukları bile oldu, biz hiç bıkmadan yine hatırlattık
hepsine.
Ben Arzu Bıçakçı. Fenerbahçe Dergisi spor yazarı olmaktan
başka bir sıfatım, manevi gücüm yok. Bunun ötesinde ben kim miyim?
Atatürk’ün kızıyım ben, Reto’nun Süper Final’de
Galatasaray’a attığı golüm, Çağlayan’ım ben, gecenin bir yarısı yakılan
meşaleyim. Trabzon’da sahaya atılan çakı değilim mesela, durmadan kupa isteyen bir başkan da değilim. Aziz
Yıldırım mı diyeceksiniz şimdi bana? Ben O da değilim. Olamam ki zaten,
böylesine dik duramam ki ben. Tuana Ekşioğlu diyemezsiniz mesela bana, çünkü o
kadar güçlü de değilim. Şırnak’taki bir çatışmada vurulan gaziyim ben, evime
topallayarak dönen. Tunceli’deki şehidim. Kardeşinin tabutuna Fenerbahçe
bayrağını saran ablayım. Üniformasına güvenen bir polis değilim. Zabıta olamam,
jandarma asla. Aksine, maç dönüşlerinde biber gazı yiyen taraftarım ben. 3
Temmuz doğumlu bir kadının dediği “serseriyim” ben. Başbakanın dağda değil,
şehirde aradığı teröristim. GFB’nin derin sevgisiyim. Giden Tota değilim belki
ama Emre’yim ben, Guiza’nın gözyaşlarıyım. Bağdat Caddesiyim yahu ben, hiç
görmediniz mi beni asılan bayraklarda?
Lefter’im ben, Lefter! Bilmem ben şike falan, anlamam etmem. Gördüğüme inanırım sadece, ıslanan formaları gördüğüm sahalara inanırım. Mahkeme salonlarından hastane bahçelerine koşanım. Evim sadece Saracoğlu bile değil benim, düşünsene, adım her yerde!
Lefter’im ben, Lefter! Bilmem ben şike falan, anlamam etmem. Gördüğüme inanırım sadece, ıslanan formaları gördüğüm sahalara inanırım. Mahkeme salonlarından hastane bahçelerine koşanım. Evim sadece Saracoğlu bile değil benim, düşünsene, adım her yerde!
Zor günleri atlattım atlatmasına da, nasıl geçtiğini bir ben
bilirim. Boğazım her düğümlendiğinde, uykusuz geceler geçirdiğimi, kaçan
gollerin acısını avuçlarımdan çıkardığımı bir ben bilirim.
3 Temmuz 2011’de başlayan, 2 Temmuz 2012’de resmiyette
bitecek belki de. Ama kalplerimizdeki bu
yangın yanmaya hep devam edecek. Kaçan şampiyonluk sonlarında hep bunu
hatırlatacağız kendimize. Düşmeyeceğiz artık, birbirimize tutunup yeniden devam
etmeyi iyi bileceğiz.
Şimdi ne derseniz deyin, ne yaparsanız yapın. Vakit 4
Temmuz’a gelmedikçe, içimdeki acı asla dinmeyecek. Bu acı dinmedikçe de, teslim
olmadan savaşmaya devam edeceğim.
Ben itaatsiz Fenerli, size asla yenilmeyeceğim!
aferin evladım hadi git ağla şimdi.
YanıtlaSilTebrik ederim, güzel yazı olmuş.
YanıtlaSil