29 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Bildiğin Vardır Azizim!



Tarih, 1 Ekim 2012.

Bir öğle vakti, kulüp binasından ayrılıyor Fenerbahçe’nin kaptanı. Adımını dışarı attıktan birkaç dakika sonra, belki ufak bir nefes çekiyor içine. Bazen bilirsiniz ya, son nefesinizdir o. Muhtemelen o da biliyordu bunu yaparken. Sonra telefonundan, milyonlara ulaşacak bir tweet atıyor. “Fenerbahçe bir futbolcu kaybetti ama bir taraftar kazandı” diye. Sonra o milyonlar, sel olup akıyor evinin önüne, kulüp binası ve daha birçok yere.

Ardı arkası gelmeden devam ediyor ayrılıklar.

Kaç ay olmuş? Tam olarak sekiz. O süre boyunca ağladık durduk biz. Alexbahçeli olduk önce, hemen ardından hain.

Daha ilk gün, Kaptan Alex de Souza’nın bu kulüpten ayrıldığı ilk gün, “Aziz Yıldırım’ın bir bildiği vardır” diyordu herkes. Bizler ağlarken gülenler, gidenin ardından yas tutulmaz diyenler.

Tarih, 29 Mayıs 2013.

Bir öğle vakti, bu kez kulüp binasından ayrılan Aykut Kocaman.

Belki de ilk kez, Fenerbahçe için bu kadar huzurluyum. İlk kez, bizim aylar önce yaşadığımızı, şimdi bizi kınayanlar yaşayacak diye, garip bir hal içindeyim.

Fenerbahçe ceza alacak, yerine Şampiyonlar Ligine Beşiktaş gidecek diyorlar. Şimdi bunların hepsi dedikodu.

Yapılacak tek şey, sekiz ay önce göğsünü gere gere “bir bildiğin vardır Aziz Yıldırım!” diyenlerin, şimdi de aynısını demesini beklemek.

Diyebilirler mi, o ayrı mesele.

He bir de merak ettiğim, hocası için taraftarı ve birçok kişiyi karşısına alan futbolcuların, şimdi aynı tavrı başkanlarına karşı da yapabilecekler mi?

Bırakın bu gece uyuyalım. Huzurla ve bir yeni büyük istifayı bekleyerek.


Sana gelince, iyi kötü yaşattığın şeyler için teşekkürler Aykut Kocaman. Keşke yönetilmeyi değil, yönetmeyi seçseydin. 

12 Mayıs 2013 Pazar

Miyav!




Son birkaç gündür “Kediye rakı içirirsek ne olur?” diye düşünüyordum. Ne garip, öyle değil mi?

Bu sorumun cevabını bu akşam, tribündeki rakip takım taraftarı takımına küfrederken santrada “zıplayan” Galatasaraylı futbolcular sayesinde almış oldum. Bazı kediler, “Aslan sütü” olayını çok yanlış anlamışlar sanırım.

Ah be Fatih Terim. Ah be İmparator Terim! Sen de ayranı mı fazla kaçırdın, ne yaptın bilemedim. Sahi, sence ne zaman göreceksin Saracoğlu’nda bir Galatasaray galibiyetini? En son gören futbolcularının başında yine sen vardın. Onlar pes edeli çok oldu zaten. Sen ne zaman geniş çaplı hayaller kurmaktan vazgeçeceksin?

Şampiyon gelmişsin, şampiyon gidiyormuşsun. Eyvallah, öyle oldu da, sizce de bu sene çıta biraz yükselmedi mi? Geçen sene en azından beraberliği kutluyordunuz. Bu sene ise mağlubiyeti. Eh, her geçen sene sızı artıyor tabii hocam, haklısınız…

Bu arada asıl sormak istediğim soru, Drogba’nın bu maçta oynayıp oynamadığı. Çünkü ben kendisini, Fenerium Alt D tarafından pek net göremedim de. En son Akhisar maçından hatırlıyorum Drogba’yı. Sanırım orada bıraktınız, 60. Dakikada.

Fenerbahçe’ye gelecek olursak.

Artık bazı şeyler kesinlikle değişmeli. Galatasaray galibiyeti hiç kimsenin yelkenlerini suya indirmeyecektir. Sesimizin ulaşabildiği her yerden, hala “istifa” demeye devam…

Belki bizim söylememizle ve de benim yazmamla olmayacak ama şu an için en büyük isteklerimden biri de Volkan’ın bu takımdan gitmesi. Maç içindeki olayda haklı olup olmaması beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Yıllardır Volkan’ın yaptığı hatalarla bile birçok insan kriz geçirdi. Ki bunu Fenerbahçe takımının tamamına yorduğumuzda, durum sahiden de vahim.

Bizde sevinecek bir şey yok. Galatasaray’ı yendik, klasik. Bence bu Şampiyonlar Ligi durumumuz dışında hiçbir şey ifade etmiyor. Şu sıralar tek bildiğim ve inandığım, dibe vurmadan yükselemeyeceğimiz. Yenilenme, yapılanma şart.

Şükrü Saracoğlu Stadı’nda sezonu böylece kapatmış olduk. Taraftarın, takımı deli gibi özleyeceği üç ay var daha önümüzde.

Hakkını verelim, güzel kapattık maçı.
Saha içinde iyi mücadele eden takım, tribünde sesi yettiğince takımına destek olan taraftar ve “santrada miyav diyen bir aslanla”, bir derbi daha geride kaldı.

Sonuç mu?

14. yıl.

3 Mayıs 2013 Cuma

Bitti Rüya




Bazı anlar vardır, tekrar tekrar yaşamak istersiniz. Hiç bitmesin, sona ermesin, terk etmesin istersiniz. Ama bazı şeyler biter. Bitmelidir ya da tam karşılığı budur aslında.

Dile kolay, onlarca maç yapıyorsunuz. Yenilgiler, galibiyetler, beraberlikler. Tribünde yanan canlar, geçirilen krizler, akan yaşlar; sahada sakatlanan futbolcular, kaçan goller, penaltılar, direğe çarpıp kaleciye dönen toplar.

Caner Erkin ile başlayıp, Kuyt ile sona eren, uzun bir rüyaydı bizim için UEFA.

Esasında, bir şeyleri göze alarak çıktık biz bu yola. UEFA’dan bahsetmiyorum elbette. Lig şampiyonluğu, UEFA’da ya da CL’de yarışmak her sene olabilecek şeyler. Benim bahsettiğim bu uzun ve asla bitmeyecek olan sevda yolu.

Bazı sabahlara asla uyanmak istemezsiniz. Keşke dersiniz mesela, keşke futbolu bu kadar çok sevmeseydim. Keşke o penaltı kaçmasaydı. Sow’un kafası direğe takılmasaydı. Gökhan sakatlanmasaydı. Volkan sonra, Volkan keşke biraz daha isteseydi dersiniz. Ama yine de kızamazsınız. Kime kızabiliriz ki?

Kendi adıma konuşayım, bu seneye dair tek isteğim UEFA Kupası idi, olmadı. Üzüldüm mü? Ah hayır, üzülmek basit kalır. Tekrar aynı şeyleri yaşamayalım dedik, bu sefer gülsün yüzümüz. 2006, 2008, 2010, 2011, 2012, 2013. Son dakikalar, son saniyeler. Bir sevdayı en güzel tanımlayan şeylerdir sanırım.

Fenerbahçe’nin  UEFA macerasında belki eleştirilecek milyon tane şey vardır. Ben sadece içlerinden bir tanesini alıyorum. Baroni değil de, Webo kullansaydı penaltıyı, şu an belki çok başka şeyler yazıyor olabilirdim.

Hayatimin en güzel, bitmesini istemediğim tek rüyasıydı. Ama artik bitti, uyandık. Her şeye rağmen, yaşattığın her şey için teşekkürler Fenerbahçem…

Varsın bu sene Amsterdam sizin olsun. Bu sevda bizim gönlümüzde baki.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...