30 Nisan 2012 Pazartesi

Şampiyon Olma Fener!


Ölümüm kendi topraklarımda olsun istiyorum. Bu, bir insanın isteyebileceği en doğal şey değil mi zaten? 

Bu isteğimin gerçekleşeceğine olan inancım, her şeyden güçlü. Çünkü ben, bir Fenerbahçe taraftarıyım. Benim evim Şükrü Saracoğlu Stadı, Can Bartu Tesisleri, Fenerium Mağazaları; benim toprağım Saracoğlu’nun toprağı. Benim nefesim Volkan Demirel’in acısı, Alex’in eksikliği, Mehmet Topuz’un direnci, Emenike’nin forma giymeden gidişi. 

Varlığı da yokluğu da Fenerbahçe’de öğrendim ben. Sevmeyi, ağlamayı, gülmeyi, inanmayı ve en önemlisi de savaşmayı öğrendim. Öğrettiler. 

Geriden geldiğimiz maçlarda öne geçmeyi öğrendim önce, ağlamadan sevinilmeyeceğini anladım hemen ardından. 
Pazar sabahlarında neşeli Pazar kahvaltıları değil, yürek burkan hapis odalarını gördüm.

Gülmedim ben çoğunlukla, hatta ondan gelen acıyı ölesiye sevdim.

Caddelerde yürüdüm, yollar yaptım, yıllar geçirdim. Adım adım zafere koştuğum da oldu, son maçta kaybedip acımı içime gömdüğüm de…

Bilmediğin şehirlere gitmek gibi, tanımadığım adamlarla, omuz omuza caddelerde, omuz omuza tribünlerde sabahladım. 

Zihnimden bir daha asla silinmeyecek, ömrümün en uzun Temmuz’unu yaşadım. Yetmedi, Çağlayan oldum. Adliye oldum, Metris’ten taştım, bir kucak dolusu aşkla ellerimden kelepçelendim.

An geldi, 20 yaşında bir çocuğun ellerinde, eldivenlerinde parladı şampiyonluk. Maç oldu, sahada ayağına dikiş atılan kalecim kaçması imkânsız golleri kurtardı. 

Bazen saniyelerin geçmesi için dua ettim, bazen de tüm yasakları ve yasaları ihlal edip sevdiğime koştum.

Ben tüm bunları yaparken, bir taraftar olarak canımı Saracoğlu’nda teslim etmenin hayalini kurarken, sizler bambaşka planlar yaptınız. Baktınız Fenerbahçe şampiyonluğa gidiyor, engellemenin her türlü yolunu aradınız. Aradığınızı buldunuz ama yine durduramadınız Fener’i.

Madem tüm Türkiye bizden çekiniyor böylesine ve tek emelleri bizi bitirmek, öyleyse bırak Fenerim. 

Atatürk’ün kurduğu bu ülke ampullerle aydınlanmaya devam etsin.

Yaptığın mücadele, ettiğin yemin, akıttığın gözyaşı, sırtındaki ter, kalbindeki sızı kabulümdür.

Şampiyon olma Fener, bana bu kadarı da yeter!

Hatta düzelteyim,

Şampiyon olma Fener, onlara bu korku da yeter!


17 Nisan 2012 Salı

Formanız Kimden Geliyor?


Forma onurdur. Bir azmin en somut örneğidir.

Forma terler, forma ağlar, forma yüce olup göklere çıkar.

Hakk’tan gelir forma, sonu Hakk’tır yine, geldiği gibi.

Rengi ne olursa olsun, şereftir forma, namustur. Her takımın forması kutsaldır.


Sen dünyanın en iyi futbolcusu olabilirsin.

Dünya devlerini dizgine getirebilirsin.

Sen ki, formanın en büyük adamı bile olabilirsin.

Goller atarsın, asistler yaparsın.

Attıkça sevinir, attırdıkça kral olursun.

Ama bir Metin Oktay olamazsın mesela, bir Lefter, bir Baba Hakkı olamazsın. Belki kariyer olarak ondan çok daha iyi olursun, ama onun taşıdığı formayı, onun gibi taşıyamadığın sürece, hiçbir şey olamazsın.

Sana, attığın golden sonra “sevinme” diyen olmadı.

Sevin, bağır, eğlen.

Ama Metin Oktay’ın formasına yakışır şekilde sevin.

O yüce adamların adım attığı sahada, onların giydikleri formayla sen hiç gocunmadan köpeğe yatabiliyorsan ve taraftar bunu görmezden gelip sadece sen gol attın diye sevinebiliyorsa, burada bir terslik var.

Kemikleri sızlıyordur Metin Oktay’ın. Ondan sonra gelenlerin, formayı böyle kullanacağını bilseydi, eminim hiç gitmezdi.

Canın daha da acıyacak Taçsız Kral. Sana yakışmayan şeyler oluyor sahada. Senin forman “köpek” oluyor golden sonra, senin arman “hiç” oluyor tribündeki bestelerden sonra. Yazıktır ki, takımın hala 11 kişi oynamayı öğrenemedi. Hakemleri yanına çekip, 12 olmayı sevdi onlar.

Ey taraftar!

Senin forman nereden geliyor?

16 Nisan 2012 Pazartesi

Fenerbahçe Sensin!




Kiminin 1907’de başladı aşkı, Siyah Çoraplılar ile yeniden doğdu bir kısmı, aslında çoğu da milenyum başlangıçlıydı.

Fenerbahçe Spor Kulübü kurulduğunda, gökyüzü halka verilmişti. Uçurtma onların elindeydi. Ya onu iplerinden yaratıp bir dünya kulübüne çevirecek ya da gökyüzünü karalara bırakacaktı.
Savaşmayı seçti halk. Bir kulüp doğurmayı ve doğurduğu bu kulübe sahip çıkmayı seçti. Tüm bu sebeplerden Fenerbahçe halkın takımıdır.

Aslında şimdi durum çok da farklı sayılmaz. Belki devlet değil, ama halk hala Fenerbahçe. Zaten ne zaman bir güce ihtiyacın olsa devleti değil, halkı ararsın yanında.
Halk verir oyunu, halk dolar ipi boynuna, isyanı halk eder, savaşta barışta halk hep vardır.

Şimdi sen halksın, Fenerbahçe’sin yani.

Zeminden ısıtmalı dev binalar, bozulmayan çim sahalar, tribündeki koltuklar, formaların satıldığı mağazalar değil, Fenerbahçe sensin! Taraftar sensin. İnanan, her zorluğa dayanan, güvenen, bildiğinin ardında durup bilmediğini araştıran, savunan sensin.

Giden futbolcunun ardından bakan da, yenilerini aynı yerde karşılayan da sensin.

Kalesin sen. Yıkılmayan son kale üstelik… Potasın, filesin, ringsin, yelkensin. Fenerbahçe sensin!


Dışarıda Semih’sin sen, bir taraftarsın. Formayı üzerine giyip, armayı tam kalbine koyduğunda Semih Şentürk’sün.

“1 Volkan Demirel”sin o forma altında. Saha kenarında bir taraftar, kulübede saç baş yolan bir kaptansın.

Formayı giydiğinde bir futbolcu, bir voleybolcu, bir basketçisin. Damarların kalbine kan pompaladığında bir taraftarsın sen de bizim gibi. Fenerbahçe sensin!

Kuruluşunda sen yoktun belki, ilk adımlarını görmedin. Ama geleceğe dair yeminler eden yine sendin. Aldığı her nefesi kulübüyle paylaşan, sırf sahaya çıkan o 11 dev yürek biraz daha motive olsun diye canını ortaya koyan, 11 çubuklunun yanındaki Kocaman adamsın. Fenerbahçe sensin!

Yağmurda çamurda, sıcağın en yoğununda, takımını yalnız bırakmayansın sen.

Siyahların ötesinde yatan devlet büyükleri için bile yerinden kıpırdamayanlara, başkanını destekleyerek örnek olansın. Bayrağı gururla sallayıp, atkıyı omzundan düşürmeyensin. Fenerbahçe sensin!

Gücünü göster 12 Numara! 
Düşmanlarının farkına var! Bir değil bin tane olsalar, topla tüfekle gelseler, yeri yerinden oynatsalar da yıkamayacaklar.
Gücünün farkında ol 12 Numara!

Aylardır içeride olansın sen, demir parmaklıklar ardında yatan, Aziz adamsın. Değil sahaya adım atmadan gönderilen futbolcular, başkanının yanında olmaması bile yıkmadı seni. Yıkamaz hiçbir güç. Çünkü sen Fenerbahçe’sin!

Yıkılmayan son kale, aşılamayan tek engel sensin. Soğuk binalar, gizli hesaplaşmalar, yazılı iddianameler değil. Fenerbahçe sensin!

3 Nisan 2012 Salı

Fenerbahçe Dergisi


Nisan sayısı, benim Fenerbahçe Spor Kulübüne ilk resmi adımım olduğu için ayrı bir önem taşıyor. Alın, okuyun! :)

2 Nisan 2012 Pazartesi

Baş, Gövde, Bacak




Bir Trabzonspor maçı, Fenerbahçe için en fazla ne kadar zor olabilir?

Bundan bilmem kaç ay öncesinde çıkan, yer yer haklılığını kanıtlayan bir karar doğrultusunda, eğer sen gittiğin deplasmanlara, adı “derbi” olmasa bile taraftarını götüremiyorsan, zor olur elbet.

Zor olur, çünkü tribünde taraftar adını taşıyan kimseyi göremezsin. Söz konusu rakip takım olsa dahi.

Eğer bir yerlerde hata varsa, bu hatanın başını tribün kültürü oluşmamış insanların tribünlere alınması çekiyordur. Futbolu sevmek futbolu bilmek değildir. Ve sen, kendi takımının zarar görmesini göze alarak birtakım eylemlerde bulunuyorsan, bir katilsindir. Futbol katili, futbol teröristi ya da.

Diyelim şimdi can almadı sahaya atılan bıçaklar.

Peki ya sonra?

Bunun bir garantisi var mı?

Benim futbolcumun, sahada oyununu oynarken bir kendini bilmez yüzünden ölmeyeceğinin bir garantisi var mı?
 
Neye göre güveneceğim, nasıl gözüm arkada kalmadan takımımı sizlere emanet edeceğim?

Böyledir işte sizin futbol bilginiz, yemininiz, kültürünüz.

Böyle oyunlar, böyle skorlar hak ettiğiniz.

Türkiye’de ne futbol oynanır ne tribüne destek verilir.

Kadınların tribüne girmesiyle değil, can alma hırsıyla tribüne girenlerin oradan çıkarılmasıyla biter ancak bu şiddet.

Biz size gol atamazsınız demedik, profesyonel olamazsınız dedik. Olsa olsa beyaz atletten, çakıdan ve pet şişesinden futbol olursunuz.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...