8 Aralık 2010 Çarşamba

Alex İle Sonsuza...


Oynanmış bir maçtan sonra yazılan yorum ya da değerlendirme değil bu. Bir teşekkür, minnet, hayranlık yazısı…


“Futbola başlamak”  diye bir anım olmadı benim. “Futbolu sevdiğini ilk ne zaman anladın?” sorusuna verecek bir cevabım da yoktu, zira doğduğum pembe bir kundak değildi. Bildiğin sarısıyla, lacivertiyle Fenerbahçeli doğdum ben. Tıpkı Fenerbahçeli öleceğim gibi hiç değişmeden gün be gün artarak sevgim, aşkım, katlandı.

Onlarca adam geldi şu Saraçoğlu’na. Bin bir ümitle getirip, lanetle gönderdiklerimiz oldu. Bir de yapışıp kalanlar ve bırakamayanlar tabii. Futbol ilahını, Maradona’yı izleyecek zamanım olmadı ne yazık ki. Zidane’ı izledim ben. Onun futbolunu sevdim önce. Sonra yerine yenileri eklendi, tapındıklarım bile oldu! Saraçoğlu’na dönecek olursak, ismini saymakla bitiremeyeceğim on numaralarım vardı. Sırtında yazmayan on numara, taraftarın sevgisiyle kalbine kazınmış Fenerbahçeli futbolcularım oldu. Hepsini bir kenara ayırdığımda, gelecekte çocuklarımıza anlatacağımız zamanın en büyük dâhisi kalıyor bir tek geriye. Alex De Souza. Geçtiğimiz akşam oynanan Karabük maçıyla birlikte ligde gol atmadığı takım kalmadı, en çok asist yapan, gol atan; en zeki, en dirençli futbolcu falan. Tamam, buraya kadar her şey istatistiksel bilgi… Bir taraftar gözüyle Alex, bundan daha fazlası; inanın bana!

Kaptan Alex, 10 numara Alex, Kralex… İsmine eklenen sıfatlar sadece bunlar. Biz onu, saçlı saçsız, gollü golsüz, keyifli keyifsiz her haliyle sevdik. Yedek kulübesinde otururken izlediği maçlarda aradı gözlerimiz onu… Oturduğu yerden kaçan pozisyonlara lanet eden, taraftar ve futbolcu Alex… O bizim en değerlimiz, en eskimiz… Futbolumuzun beyni Alex, futbolumuzun dehası, örneği, asili. 20 numarayla sevdik biz onu, 10 numarayla çıkardığımız göğe heykelini diktik… Kim ne derse desin, isteyen kabul etmesin, x futbolcu Alex’e bin basar desin ve hatta o x futbolcu bassın Alex’e bin. İnanın Fenerbahçeli taraftarlar olarak söylenenlerle zerre kadar ilgilenmiyoruz. Şimdi bu satırları, onları temsilen yazıyorum… Bu sezon çok iyi diye değil, vakti geldi ve sezon sonunda anlaşması bitiyor diyeyse hiç değil. Sadece istediğim ve Alex’e eş değer bir sarı-lacivertli bulamadığım için yazıyorum bunları. Zamanı geldiğinde diğerleri gibi gideceğini bildiğim halde yazıyorum. Hiç bıkmadan ve usanmadan, Saraçoğlu’nda Alex nidaları atmaya devam edeceğiz! Zira bu aşk hiç bitmez…

Transfer olduğun günü dün gibi hatırlıyorum üstelik. Babam, “Alex geliyor!” dediğinde kocaman bir soru işaretiydin benim için… Geçtiğimiz aylarda babama, “Alex gidiyor…” dediğimde gözümden akan yaştın. Şimdi tüm bunları ve geçen zamanı düşündükçe içimdeki minnet artıyor senin için… Saraçoğlu’nda seni izlediğim, golünü izlediğim, senin için ve senin attığın golden sonra akıttığım yaşları düşünüyorum… Teşekkürler Kaptan, Teşekkürler Alex! Bana bu satırları yazdırabildiğin için, teşekkürler 10 numara!

Ne diyorduk?
Dahi anlamındaki “de” ayrı yazılır: Alex De Souza.
Ve Alex ile sonsuza…

7 Aralık 2010 Salı

Vefat Haberi

Fenerbahçemizin ve Milli Takımımızın kalecisi Volkan Demirel'in anneannesi vefat etmiş...
Geride kalanlara sabır ve baş sağlığı diliyoruz... Mekanı cennet olsun!

Futbol Extra Dergisi

Geçtiğimiz ay bahsetmiştim, Futbol Extra'dan ufaktan başlıyorum yazmalara diye... Derginin Aralık ayı sayısında Lionel Messi'yi kaleme almıştım. Yazarken inanılmaz keyif aldım ben, umarım siz de okurken keyiflenirsiniz. Dergiyi ellerinde görmenin mutluluğu da apayrı tabii.





Dergiye 5m Migros ve D&R aracılığıyla ulaşabilirsiniz.
Keyifli okumalar! :))

5 Aralık 2010 Pazar

Bıyıksızlar!

Bıyıksızlar Zaman Gazetesi'nin Pazar ekinde! Leziz bir söyleşi oldu bizim için.. Siz de okumak isterseniz: http://www.zaman.com.tr/ezaman.do adresine tıklayın ya da gazeteyi alın derim ben! : )

4 Aralık 2010 Cumartesi

Keşke Olsa!

Bana göre "keşke birarada olsalar da, futbolun ne olduğunu daha iyi anlasak" dedirten bir kadro. Buyrunuz, bu da benim ilk 11'im:

2 Aralık 2010 Perşembe

Son Ses Taraftar Çığlığı!

Türkiye olarak futbolun neresindeyiz diye sormuştum bir önceki yazımda. Futbolumuz iyinin altında, inancımız zayıf, zaten doğru düzgün çalışıldığı yok, takım maçı kaybettiğinde ilk laf yönetime, teknik adama derken aslında futbolumuzun böyle çalkantılı olmasında taraftarın da etkisinin büyük olduğunu düşündüm. Ve bana göre ‘ideal bir taraftar nasıl olmalıdır’ı, birkaç maddede sıraladım. Buyurunuz, takımını seven ve ona inanan taraftar…


- “Yense de yenilse de” sadece lafta kalmamalı, gerçekte varlığı hissedilmelidir.

- Yalnızca derbi maçlarında tuttuğu takımın ne olduğunu hatırlayıp, yenildiyse hiç olmadığı ve bilmediği halde fanatik kesilen taraftar kesimiyle şampiyon olamadığında “X takımından da bir cacık olmaz!” deyip bölge değiştiren taraftar tipi birdir ve hiçbir niteliği yoktur.

- Kaybettiği maçlarda hakeme laf söylemek taraftarlık değildir. Taraftar olmak, sahada oynayan ve oynamayan futbolcuyu birbirinden ayırmaktır.

- Taraftar olmak, inandığı ve bildiği takıma ait hiçbir ürünün yan sanayi sürümünü almamaktır.

- Sorulduğunda verecek bir cevabı olsun diye takım tutan değildir taraftar.

- Tribünü doldurmak, çay içip çekirdek çıtlatmak değildir. Tribüne gitmek, sesinin yettiğince takımını desteklemektir.

- Yenildiğinde ağlamayı bilmek; takımın yanlışını görüp, eksiklerini tamamlama yolunu aramaktır taraftarlık.

- Yine kaybedilen bir maçta tüm nefretini yönetimden çıkarıp, o tapındığı statta ağza alınmayacak laflat etmekle taraftar olunmaz!

- Ki, tuttuğu takım kimliğidir taraftarın…

- Taraftar olmak, armaya tapmaktır!

- Taraftar dediğin, en kötü günde bile içinden takımına lanet eden sesine inat, yine onu desteklemek, sevmek ve “bir dahaki sefere” başaracağına inanmaktır…

- Kaybedilen bir maçta suçu karşı takımdan ve hakemden önce, kendi takımında aramaktır taraftar olmak.

- Futbolun kurallarını bilmek ve gördüğü bir kartın haklı olup olmadığı konusunda objektif karar verebilendir taraftar.

- Yıldız transfer yapıp takımının isminin duyulmasını değil, gerekli ve yerinde transfer yaparak takımın açıklarının giderilmesine sevinmektir.

- Taraftar olmak, futbolu bilmektir evvela. Futbolu sevdirdiği için takımını sevmektir.

- Görüntüde değil, ölümüne tutmaktır takımını; gerektiğinde en koyusudur.

- Başka takımın taraftarına da saygı duyup, kendi takımını her daim yüceltmektir.

- Ve aslında taraftar olmak, kanın gibi, canın gibi onu her an yanında taşımaktır. Bir futbol tartışmasında savunmak, dilediğin gibi dilediğin tonda marşını söylemek, içinden geldiği gibi takımını yaşamaktır.
Bunu bilip, uyguladığımız takdirde futbolu bilen taraftarlar olabiliriz kanımca. Diyorum ki, aklıma geldikçe iyi taraftar nasıl olur sorusunun cevabına eklemeler yapayım. Ve son ses taraftar çığlığını her kulak duysun…

1 Aralık 2010 Çarşamba

El Clasico #YatCasillasYat



E yani, ben de bu kadar çok gol yesem böylesine yatardım maçta. Aslında Valdes'in yatması gerekiyordu.
Sahi, El Clasico'da Real Madrid Barça kalesine yaklaştı mı hiç? Benim dikkatimi çekmedi de..

El Clasico #Dünyanın Futbolcusu




Dünyanın en büyük ve en yetenekli futbolcusu kim, biliyor musunuz? Lionel Andres Messi! Namıdiğer, Pire. Onun maçlarını geleceğin futbol tutkunlarına anlatacak olmanın heyecanını yaşıyorum şimdiden.
Adamsın, seviyorum futbolunu!

El Clasico #Adamsınız.






Adamsınız oğlum. Sizi de, futbolunuzu da seviyorum. Bir şey söyleyecek olan?


Ben de öyle tahmin ediyordum!

El Clasico #









Futbol acımasızdır. Ve gözyaşları çimleri yeşertmez ne yazık ki..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...